13 Ağustos 2010 Cuma

Almanya'da İlk Gün

Tarih: 31 Temmuz 2010 Cts... Yer: İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı... Saat: 09.45... Ortam: Hüzünlü:(

ne hüzünü beee:p çocukluk hayalimin gerçek olması an meselesi:D çocukluğumdan beri sadece bunu istiyorum: ALMANYA:))) Sabiha Gökçen Havaalanı'nın zor yapısı + babamın "tutumlu" damarları bir araya gelince arabamızı otoparka sokamadık, babamı kapıda öptüm, uğurlandım, annemle içeri girmek için hareket ettik. 

Aslında babamın niyeti oğlunu her zaman yaptığı gibi bırakıp kaçmaktı ama o gün sanki olacakları hissetmişim gibi annemin yanımdan ayrılmasını istemiyordum. Çünkü en ufak bi aksilikte eve geri dönüşüm oldukça zor olacaktı. -Bilmeyenler için Sabiha Gökçen Havaalanı aslında İzmit’e hizmet ediyor, benim evime tam 72 km. – Giriş kuyruğunda bayağı bi bekledikten sonra check-in kontuarına yanaştık ve beklenen son: GİDEMEZSİNİZ!!! Konsolosluktaki kadının yanlış yönlendirmesi yüzünden bu hale düştümL Vizem 1 ağustos itibariyle başlıyor, kadın bunu köpek gibi biliyor ve bana dediği laf “2 güne kadar opsiyon tanırlar,sorun olmaz”. Kontuar görevlisi, bu şekilde uçağa binersem, vizem başlayana kadar yani ertesi güne kadar Almanya’da nezarette kalabilirmişim yada direkt iade edilebilirmişim. Ucuza aldım diye sevindiğim biletimi ertesi güne değiştirirken ödediğim farktan babamın hala haberi yok, keşke bi şekilde olsa diyorum bazen:p O ara babam annemi aradı, polis rahat vermiyor çık artık gitsin oğlan diyor, duyuyorum. Annemin dediği tek şey: Sana bi sürprizim varJ Bilet işlemlerini hallettikten sonra önce annem sonra ben elimizde valizler çıktık tekrar :S Babam zaten ikimizi görünce bayağı bi bozuldu, ben saçma bi şekilde sırıtıyordum, annemin “yarınmış uçağı” demesi tuz biber ekti, babam patladı: o kadar yol geldik, su mu yakıyo bu araba vs. Babamın sinirini alttan alarak geçirdikten sonra, madem Anadolu tarafına geçtik biraz gezelim dedik ve yazın en sıcak günlerinden birini Bağdat Caddesi’nde geçirdik. Dönerken hepimiz erimiş vaziyetteydikJ

PS: Arabamızın klimasının gazının bitmiş olması bu şahane yolculuğu resmen taçlandırdı:p

Cuma gecesi, ertesi gün Almanya’ya gidiyorum diye heyecanlanıp uyuyamamıştım, cumartesi akşamı bilet hüsranının ardından eve varır varmaz yatayım diye düşünüyordum ama evimin 6’ncı katta olduğunu unutmuşum:p Eve çıkana kadar uykum açıldı:p Babam tabi iki gün üst üste Sabiha Gökçen’e gitmem falan demeye başladı, yawaştan damardan, ilk göz ağrına nasıl kıyacaksın vs. duyguları sömürdüm:p Ertesi sabah benden önce kalkan ekip benden geç hazırlanarak, tarihte bir ilke imza attılarJ Pazar sabahı İstanbul trafiğini çok seviyorum, çünkü yokJ Saat 09.05’te evden çıktık, 09.32’de Sabiha Gökçen’de idikJ Yolda nasıl sürdüğümü annem bir gün bi’blog açarsa o anlatsın, inince dediği tek şey “Hızlı ve Öfkeli”sinJ Babamın dediği tek şey ise, annen seninle gelmesin, seni geri alıp geliyor:p Bu sefer sorunsuz bi şekilde check-in işlemimi yaptırdım, annemle vedalaştık, duty free’lerin olduğu alan öncesi pasaport kuyruğu bekledim biraz. Duty free’lerde fiyatlar euro cinsinden, bi şeyi beğeniyorum, sayısal olarak ucuz geliyor ama döviz olarak olduğunu geç fark ediyorum ve elime aldığım her şeyi bırakıyorum. Şu anda çok pişmanım çünkü Almanya’da sigara çok pahalı(Bkz. 5 Euro:p)L Ayrıca 8 yıllık sigaram Muratti yokL


Uçağa gidiş için son kontrolden geçip beklemeye başlıyorum. Uçak bir Pegasus klasiği olarak 30dk rötar yapıyor. Sabah 8'de yediğim bir poğaçayla duruyorum, dayanamayıp oradan adi bir poğaça bir fanta'ya 15 tl ödüyorum. Sonunda kapı açılıyor, otobüse biniyorum ve 22F no'lu cam kenarına yerleşiyorum:) Uçuş sorunsuz bi şekilde geçiyor inişte tekerlekler yere değdiğinde bence sadece bizim milletimize has bi hareket olan pilotu alkışlama seansı başlıyor, tamda bu sırada alkışların sadece 3 saniye sürmesine neden olacak savrulma yaşanıyor, neredeyse pistten çıkıyordu uçak. Alkışçıların hepsi koltuklarına gömülmüş bir şekilde sus pus oturuyorlar. Uçak kapılarını açar açmaz, terminal otobüsü geliyor. Hemde uçuş numaramızla, hemde hoşgeldiniz falan diye karşılayarak:) 



Frankfurt Havaalanı dünyanın sayılı büyük havaalanlarından biri, Avrupa'nın en büyüğü galiba, bu nedenle uçuş öncesi planını incelemiştim. Giessen'e gideceğim için trene binmem gerekiyordu. Ancak ben tren istasyonunu Terminal 2'nin altında diye hatırlıyordum, meğerse Terminal 1'in altındaymış, iki terminal arası otobüsle 10 dk, havaalanının büyüklüğünü varın siz düşünün. Terminal 1'e geldim ama train station şeklinde hiç bir tabela yok. Bir taksiciye sordum ve arkamdaki binanın üst katına çıkmam gerektiğini söyledi, çıktım ve narsistliğim tavan yaptı, çünkü Almanya'nın en gelişmiş demiryolu şirketinin ismi Deutsche Bahn'ın baş harfleri olan "DB" heryerde:)))) Taksicinin dediği şekilde çıktım, bilet ofisine girdim, durumumu anlattım, görevli kadın hiçbir Türk'ün yapmayacağı bi şeyi yaptı, buradan alırsanız 32 euro, aşağıdan alırsanız 13.50 euro dedi. Bi sürü teşekkür edip çıktım. Aradaki fark, birinde Frankfurt merkezde aktarma yapıyorsun, diğerinde yapmıyorsun. Üstelik sabahtan beri aç olduğum için aktarma yapması benim için daha karlıydı:)) Aşağıdan biletimi aldım ve Frankfurt Merkez Gar'a giden küçük trene bindim. 15 dakikalık, 3 yada 4 duraklık kısa bir yolculuğun ardından Frankfurt Merkez Gar'a ulaştım. Giessen trenine daha 45 dk vardı ve ben artık çok acıkmıştım. Garın içinde bir kafeden bi sandviç ve bir ice tea'ye 5.50 euro ödedim. Artık karnım doymuştu, trenime 15 dk vardı, 16'ncı peronda trenim bekliyordu. 


Çift katlı, Regional Express denen ortalama bir trene bindim, 3'üncü vagona kadar yer bulamadım:S Bir zenci kızın yanına rica minnet attım kendimi ve 40 dk sonra Giessen'deydim:) İndiğimde direkt staj yapacağım Vakfı'n sorumlusu Dilek Hanım'ı aradım, 5 dk içinde gelip beni aldılar ve kalacağım yurda doğru yola çıktık. Giessen, Hessen eyaletine bağlı küçük bir yer. Merkez nüfusu 16 bin civarında. Yurt şehrin biraz dışında kalıyormuş onu öğrendim. Ama tam yurdun kapısından merkeze ortalama 20 dk da bir otobüs varmış. Dilek hanımdan anahtarları teslim alıp odama doğru geçiyorum. 
Odamın manzarası

Dilek hanım bana anahtarları vermeden bizim okuldan Sinan diye bi çocuğu aramıştı. Tam wow odam ne güzel derken Sinan geldi. 2 aydır buradaymış, artık ortamların kevaşesi olmuş:p Ben hala aç olduğumdan hemen nerede yemek yiyebilirim diyorum, bugün pazar ve burası Almanya heryer kapalıdır cevabıyla yıkılıyorum. Belki bi kaç dönerci açıktır demesiyle, çantalarımı fırlatıp odadan çıkıyorum. Gerçekten de merkezde açık bi dönerci buluyoruz:)) Döndüğümüzde Sinan tam bir Türk misafirperverliğiyle biralarını paylaşıyor benimle:)) Karışık duygularla odama geçiyorum, kuzumu özlediğimi farkediyorum:(( O'nu düşünürken uyuyakalmışım...

1 yorum:

  1. Hava alanına gidip geri dönüp ertesi gün tekrar gitme maceranı ömerden gülmekten patlayarak dinlemiştimm ama aradan geçen 14 gün görüyorum ki yaşananların esprisinden hiç bir şey yitirmesine izin vermemişş yine patladım gülmekten:P benim için en gülmeye değer olanı ise kesinlikle bilet o biletin başına gelmeyen kalmadı dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak...:D:D ucuz olsun derken 3 katına geldi biletin fiyatıı neyseki sağ salim gitmişsinn buradan tek sorun karın doyurmak gibi görünüyor denizcim;

    YanıtlaSil